ozu
  MEVLANA
 

                                           

             Aşkı kimseye sorma Aşkın kendisine sor 


Dostun yüzü can aynasıdır.



Hoh'layıp, puf'layıp onu buğulandırma!



Sonra ayna seni göstermez olur.



Toprak, dostu olan bahara kavuşunca coşar ve çiçekler açar..



Sen topraktan daha aşağı değilsin.



Öyleyse dost kıymeti bil!




[ MEVLANA ]
 
 
1-Bir kimse kendi davranışlarında ki ayıbını görmeye başlarsa, başkasının ayıbıyla meşgul olmaktan uzak durur.
2- Bir kimse de kendi ayıbından gaflet ederek, görmezden gelirse, başkasının ayıbıyla meşgul olmaktan zevk alır, konuşma konusu yapmaktan lezzet duyar.
3- Bir kimse Allah'ın kendisine lutfundan ihsan buyurduğu hadsiz rızıkları düşünürse, başkasına ihsan ettiği rızk hasedini çekmez. Şayet kendisine ihsan ettiği rızkı küçümserse, başkasına ihsan ettiği rızkı büyütür, haset etmekten kendini bir türlü kurtaramaz...
4- Bir kimse kendi kusur ve hatasını unutmadan hatırında tutarsa, başkasının hatasını büyük görmez. Ama gaflete dalarak kendi hatasını unutursa, başkasının hatasını büyük görür, ardından konuşmaya başlar.
5- Bir kimse her daim kendini çok akıllı bilir ve kendine çok güvenerek, kimse ile istişare etmezse, Allah ona en akılsızların yapmayacağı ha taları yaptırarak haddini bildirir.
6- Bir kimse kendini çok akıllı bilmez, her konuda çevresindeki ehil insanlarla istişare ederse, Allah ona çoğu akıllıların bile düşünemeyeceği iyilikleri ilham ederek, başarıya giden bütün kapıları bir biri ardına açar.
7- Bir kimse herhangi bir nedenden dolayı haset ederek başkası için bir kuyu kazarsa, çok vakit geçmeden, eninde sonunda kendisi de hırsından kazdığı o kuyuya düşer.
8- Bir kimse başkasını bir kusuruyla ayıplarsa, kendisi ölmeden aynı kusurla ayıplanır!.
9- Bir kimse haya (utanma) perdesini atarsa onu başka hiçbir perde gizleyemez.
1O- Bir kimse başkasının perdesini açarak onların ayıplarını ilan ederse, bir gün kendisinin de perdesi açılır, ayıpları ilan edilir.
11- Bir kimse ahlaken düşüklerle arkadaşlık ederse, kendisi de ahlaken düşüklerden sayılır. Onun çevresinde iyi olarak bilinmesi, kötülerden sayılmasını önleyemez.
12- Bir kimse sürekli alimlerle, salihlerle bir arada bulunur, onların meclislerinden zevk alıp oturursa, kendisi cahil de olsa alim gibi ilgi ve alaka görerek, her yanda itibar kazanır.
13- Bir kimse geçmişini düşünürse sabırlı olur, geleceğini düşünürse tedbirli davranır.
14- Bir kimse çevresinde bulunan insanlara karşı büyüklük taslarsa, Allah onu küçültür, küçük görünürse Allah onu aziz eder, büyütür.
15- Bir kimse dini hafife alırsa kendisi de hafife alınır. Dine hürmet gösterirse kendisine de hürmet gösterilir, itibar kazanır.
16-Bir kimse başkasının malını kendisi için mubah görürse, bir gün birileri de çıkarak onun malını kendisi için mubah görür.
17-Bir kimse dininin insanlara sunduğu kolaylığı beğenmeyip de aşırıya kaçarsa, bir gün kendisi de kendi eliyle çıkardığı zorluklara dayanamayarak, aşağılara düşer.
18-İfrat ile tefrit oldukça keskin iki uçtur. İtidalle davranıp orta yolu tercih etmek varken, uçlarda yer almak, gövdeden uzak kalmak demektir. En doğrusu, uçlarda değil de ortada olmak, gövdeyi temsil etmektir.
19- İbadet ve iyilikleri bir anda haddinden çok yaparak kısa bir zaman sonra bırakmaktansa, o ibadetleri az yapıp ömür boyu devam ettirmek çok daha hayırlıdır.
2O- Adalet ile zulüm karşılıklı iki yol gibidirler. Birine yönelen ötekine arkasını dönmüş olur. Siz adalet yoluna girin ki, zulüm sizden kendiliğinden uzaklaşsın
 
Duy şikayet etmede her an bu ney,
Anlatır, hep ayrılıklardan bu ney.

Der ki feryadım kamışlıktan gelir.
Duysa her kim, gözlerinden kan gelir.

Ayrılıktan parçalanmış, bir yürek,
İsterim ben, derdimi dökmem gerek

Kim ki aslından ayırmış canını,
Öyle bekler, öyle vuslat anını.

Ağladım her yerde hep ah eyledim.
Gördüğüm her kul için ’dostum’ dedim.

Herkesin zannında dost oldum ama,
Kimse talip olmadı esrarıma.

Hiç değil feryadıma sırrım uzak,
Nerede bir göz, nerede bir can kulak.

Aynadır ten can için, can ten için.
Lakin olmaz can gözü her kimsenin.

Ney sesi tekmil, hava oldu ateş,
Hem yok olsun kimde yoksa bu ateş.

Aşk ateş olmuş dökülmüştür neye,
Cezbesi aşkın karışmıştır meye.

Yerden ayrı dostu ney, dost kıldı hem.
Perdesinden perdemiz yırtıldı hem.

Kanlı yoldan ney sunar hep arzuhal,
Hem verir mecnunun aşkından misal.

Ney zehir, hem panzehir ah nerede var?
Böyle bir dost, böyle bir özlem var.

Sırrı bu aklın, bilinmez akıl ile,
Tek kulaktır müşteri, ancak dile.

Gam dolu günler, zaman hep aynı hal.
Gün tamam oldu yalan yanlış hayal.

Gün geçer, yok korkumuz her şey masal.
Ey temizlik örneği sen gitme kal.

Kanar her şey tek balık kanmaz sudan.
Gün uzar, rızkın eğer bulmazsa can.

Olgunun halinden anlar mı ham?
Söz uzar kesmek gerektir ve’s-selam
 





Mevlânâ Hazretleri, “Eğer aşkın şerhini yapmaya kalksam, yüz kıyamet kopar da yine de söz tamamlanmaz”


sözüyle aşkı “tarif eder”. Aşkı en iyi aşkın kendisi anlatacaktır: “Aşkı kimseye sorma, aşkın kendisine sor!
Hiç kimsenin ismi, Mevlânâ kadar aşkla özdeşleşmemiştir. Mevlânâ aşkı, ama gerçek İlâhî aşkı, bütün boyutları ve derinliğiyle yaşayan ve yaşatan bir ârifti.
Aşk gerçi önceleri nefsânî, mecâzî, yani kişinin kendisi gibi bir faniye duyduğu bir aşk olsa bile, insanı olgunlaştıran, yakıp pişiren bir tarafı olduğu için, gerçek aşka bir köprü olur. Bunun için Hz. Pir, “Âşıklık ister nefsânî olsun, ister rûhânî olsun, sonunda bizi ötelere götürecek bir rehberdir.” (Mesnevi, I, 111) buyurur. Ama mecazî aşk mertebesinde oyalanıp kalmamak, Leyla’dan Mevlâ’ya geçmek gerek:

“Ölüye karşı beslenen aşk ebedî olamaz. Sen canına canlar katan, hiç ölmeyecek olan diriye âşık ol!” (Mesnevi, V, 3272)
Ama insan mahlukata başka bir gözle bakmayı becerebilirse, aslında her varlıktaki güzelliğin Gerçek Varlık’tan geldiğini, kişi ister farkında olsun ister olmasın, herhangi bir varlığa duyduğu aşkın da aslında onda yansıyan İlâhî güzellik tecellisi sebebiyle olduğunu idrak eder:

“Sevdiğin her varlıktaki güzellik Allah’tan geliyor. Sen, her neye âşık olursan, o şey ilâhî sıfatlardan biri ile yaldızlanmış, nurlanmış.” (Mesnevi, III, 554)
İlâhî aşk, tıpkı her türlü pisliği yakıp yok eden bir ateş gibi, insanın olumsuz bütün özelliklerini yok eden manevî bir ateştir: “
İlâhî aşk sebebiyle nefsaniyet ve benlik elbisesi yırtılan kimse, hırstan ve bütün kötülüklerden temizlenir.” (Mesnevi, I, 22)


“Aşk nurlanmaktır”

Aşk, nurlanmak, nur kesilmektir: “Âşık olmak demek, nûr gelen tarafa pencere açmaktır. Çünkü gönül, gerçek dostun yüzü ile nûrlanır.” (Mesnevi, VI, 3096)
Mevlânâ’nın bağlı olduğu dünya görüşüne göre, bütün kâinatın varlığa gelişi de hep aşk iledir. Çok atıf yapılan bir kudsî hadiste, Cenâb-ı Hakk’
ı
n: “Ben gizli bir hazine idim, bilinmeye muhabbet ettim de mahlukatı onun için yarattım”
buyurduğu rivayet edilmektedir. Yani bütün bu varlıkların meydana gelmesi, Hak Teâlâ’nın gizli olan varlığının zuhur etmeye olan iştiyakı, Hakk’
ı
n tanınmaya olan aşkı sebebiyledir.
Bütün varlıklar, duydukları aşk sebebiyle hareket eder. “Her cüz’ün başka bir cüz’e meyli vardır. Her ikisinin birleşmesinden bir şey doğar.” (Mesnevi, III, 4416)

Aşka yakalanan derman istemez
Aşk aman vermez, bir kere aşka yakalanan bir daha onun pençesinden kurtulamaz: “Ey aman bilmez aşk; senin elinden el-aman, el-aman!” (Mesnevi, VI, 3764)
Gerçek aşk öyle bir ‘dert’tir ki, ona yakalanan bir daha asla derman bulmak istemez: “Bütün hastalar iyileşmeyi ümit eder, o ümitle yaşarlar. Aşk hastası ise: ‘Benim hastalığımı artırın!’ diye feryad eder.
Aşk, anlatmakla tükenir şey değildir:
“Eğer aşkın şerhini yapmaya kalksam, yüz kıyamet kopar da yine de söz tamamlanmaz.” (Mesnevi, V, 2189)
Aşkı yine en iyi aşkın kendisi anlatacaktır: “Aşkı kimseye sorma, aşkın kendisine sor!” (Divan-ı Kebir)


“Aşk söze sığmaz, istemekle anlaşılamaz, aşk bir denizdir ki dibi görünmez. Denizin katreleri, damlaları sayılamaz. Yedi deniz de, aşk denizinin önünde küçücük bir göl gibi kalır.
Aşk, denizi bir tencere gibi kaynatır; aşk, dağı ezer, kum gibi ufaltır. Aşk, gökyüzünü çatlatır, yüzlerce yarık açar; aşk, sebepsiz olarak yeryüzünü titretir.
Pak, temiz aşk Hz. Muhammed’e eş oldu, dost oldu. Allah, bu aşk yüzünden Peygamber Efendimiz’e ‘Sen olmasaydın, bu gökleri, bu kainatı yaratmazdım!’ diye buyurdu.” (Mesnevi, V, 2733-2737)


“Şehveti aşk zannediyorsun”
Günümüzde hiçbir kavram ‘aşk’ kadar kirletilmemiştir. Hz. Mevlânâ’nın sözlerinde, her türlü edepsizliğin, şehvet tatmininin aşk diye nitelendiği bugüne de göndermeler vardır: “
İ
nsaf et; aşk güzel bir iştir. Onun bozulması, safiyetini yitirmesi tabiatın kötü niyetli oluşundan. Sen şehvetini aşk diye adland ırmışsın; halbuki şehvetten kurtulup aşka ulaşabilmek için uzun yollardan geçmek gerek.” (Divan-ı Kebir)
“Eğer aşk nefsin şehvetinden ibaret olsa idi, eşek ve öküz âşıklar defterinin başında olurdu.” (Divan-ı Kebir)

Geliniz, aşk nedir bilmek için Mevlânâ’nın önünde diz çökelim, gerçek aşkı o ulu âriften öğrenelim.
 

 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol