ozu
  PEYGAMBER DİYOR Kİ
 

 

 
Sana elçilerin haberlerinden -kalbini sağlamlaştıracak- doğru haberler aktarıyoruz.
Bunda sana hak ve mü'minlere bir öğüt ve uyarı gelmiştir.
(Hud Suresi, 120)



HZ.NUH
Hz. Nuh, Kuran'ın pek çok ayetinde kendisinden övgüyle bahsedilmiş bir peygamberdir:

(Ey) Nuh ile birlikte taşıdıklarımızın çocukları! Şüphesiz o, şükreden bir kuldu. (İsra Suresi, 3)

Andolsun, Nuh Bize (dua edip) seslenmişti de, ne güzel icabet etmiştik. Onu ve ailesini, o büyük üzüntüden kurtarmıştık. Ve onun soyunu, (dünyada) onları da baki kıldık. Sonra gelenler arasında ona (hayırlı ve şerefli bir isim) bıraktık. Alemler içinde selam olsun Nuh'a. (Saffat Suresi, 75-79)

Gerçek şu ki, Allah, Adem'i, Nuh'u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini alemler üzerine seçti; (Al-i İmran Suresi, 33)

Şüphesiz, Biz Nuh'u; "Kavmini, onlara acı bir azap gelmeden evvel uyar" diye kendi kavmine (peygamber olarak) gönderdik. (Nuh Suresi, 1)

Allah Hz. Nuh'u kendi kavmine elçi olarak göndermiştir. Kavminden inkara sapmış önde gelenler, Hz. Nuh ve ona tabi olanları hak yoldan çevirmek için onlara tuzaklar kurmuş, çeşitli iftiralar atmış, onlarla alay etmeye kalkışmışlardır. Yaptıklarının karşılığı olarak

Allah bu kavmi dünya hayatında büyük bir tufan ile cezalandırmıştır.

Hz. Nuh Kavmine Güvenilir Bir Elçi Olduğunu Beyan Etmiştir

Allah korkusu taşımayan insanlar birbirlerine gerçek anlamda bir güven duymazlar. Çünkü böyle insanların oluşturduğu bir toplumda, kişinin kendisine en yakın bildiği insandan dahi her an bir kötülük görme ihtimali vardır. Herkes birbirine karşı son derece temkinli davranır, açık vermemeye çalışır. Bu nedenle insanlar arasında en çok istenilen şey güvenebilecekleri gerçek dostlara sahip olabilmektir.

Elçiler ise Allah korkuları nedeniyle son derece güvenilir bir karaktere sahiptirler. İnsanların, elçilerin güvenilir olduğunun farkına varmaları çok önemlidir ve bu yüzden elçiler bu özelliklerini, tebliğ yaparken özellikle vurgularlar:

Nuh kavmi de gönderilen (peygamber)leri yalanladı. Hani onlara kardeşleri Nuh: "Sakınmaz mısınız?" demişti. "Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin." (Şuara Suresi, 105-108)

Liderlik hırsı, mal mülk özlemi, itibar beklentisi gibi konular, insanları başkalarına güven duyma konusunda tereddütte bırakır.Hatta insanların herhangi bir menfaat karşılığı olmaksızın iyilikte bulunmayacakları düşünülür. Peygamberler ise karşılığı Allah'tan beklerler; insanlardan hiçbir istekleri olmadığını da özellikle vurgularlar. Hz. Nuh kavmine şöyle demiştir:

"Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir." (Şuara Suresi, 109)

Eğer yüz çevirecek olursanız, ben sizden bir karşılık istemedim. Benim ecrim, yalnızca Allah'a aittir. Ve ben, Müslümanlardan olmakla emrolundum. (Yunus Suresi, 72)

Hz. Nuh Kavmini Yalnızca Allah'a Kulluk Etmeye Çağırmıştır

Hz. Nuh kavmini, içinde bulundukları batıl sistemi bırakarak Allah'a kulluk etmeye davet etmiştir. Allah'tan başka bir ilah olmadığını, eğer dünyada iken bunu anlamazlarsa ileride azapla karşılaşacaklarını hatırlatmıştır. Bu şekilde onları uyarıp korkutmuş ve iman etmeleri için çeşitli şekillerde açıklamalarda bulunmuştur. Bu konuyla ilgili bazı ayetler şöyledir:

Andolsun, Biz Nuh'u kendi kavmine (elçi olarak) gönderdik. Böylece kavmine dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin. Onun dışında sizin başka ilahınız yoktur, yine de sakınmayacak mısınız?" (Müminun Suresi, 23)

Andolsun, Biz Nuh'u kavmine gönderdik. (Onlara "Ben sizin için ancak apaçık bir uyarıp-korkutucuyum. Allah'tan başkasına kulluk etmeyin. Ben size (gelecek olan) acı bir günün azabından korkarım" (dedi). (Hud Suresi 25-26)

Hz. Nuh Kavmini Allah'a Yönelmeye ve O'ndan Bağışlanma Dilemeye Davet Etmiştir

Hz. Nuh, kavmine Allah'ın tek ilah olduğunu hatırlattıktan sonra, onları Allah'tan bağışlanma dilemeye davet etmiş, Allah'a yönelmeleri karşılığında Allah'ın onlara vereceği nimetleri şu şekilde müjdelemiştir:

"Bundan böyle" dedim. "Rabbinizden mağfiret isteyin; çünkü gerçekten O, çok bağışlayandır. (Öyle yapın ki,) Üzerinize gökten sağanak (bol miktarda yağmur) yağdırsın. Size mallar ve çocuklarla yardımda bulunsun. Size (ürün yüklü) bağlar-bahçeler versin, ırmaklar da versin." (Nuh Suresi 10-12)

Allah Kuran'da birçok ayette iman edenleri güzel bir hayat ile yaşatacağını vaat etmiştir. Bu sebeple elçiler kavimlerini Allah'a yönelmeye davet ederken, Allah'ın onlara nimetler vereceğini de bildirmişlerdir. Diğer taraftan ise Allah'ın verdiği nimetleri sayarak, insanların bunları anlamalarını, Allah'ın üzerlerindeki lütfunu ve merhametini görmelerini sağlamaya çalışmışlardır. Hz. Nuh kavmine şöyle hitap etmiştir:

"Size ne oluyor ki, Allah'tan bir vakarı ummuyorsunuz? Oysa O, sizi gerçekten tavır tavır yaratmıştır. Görmüyor musunuz; Allah, yedi göğü birbirleriyle bir uyum (mutabakat) içinde yaratmıştır? Ve ayı bunlar içinde bir nur kılmış, güneşi de (aydınlatıcı ve yakıcı) bir kandil yapmıştır. Allah, sizi yerden bir bitki (gibi) bitirdi. Sonra sizi yine oraya geri çevirecek ve sizi (diriltici) bir çıkarışla diriltip-çıkaracaktır. Allah, yeri sizin için bir yaygı kıldı. Öyle ki, onun içinde geniş yollarında gezip-dolaşırsınız, diye." (Nuh Suresi 13-20)

İman edenlerin yapması gereken de, peygamberler gibi Allah'ın nimetlerini anarak O'na şükretmek ve çevrelerindeki insanları şükredici olmaya çağırmaktır.

Hz. Nuh Kendisine Atılan İftiralara Karşı Kavmine Allah'ı Hatırlatarak En Akılcı Cevapları Vermiştir

Dünya tarihi boyunca Allah'ın gönderdiği tüm elçilere birbirine benzer iftiralar atılmıştır. Bu, Allah'ın, her dönemde yaşayan elçilerinin karşılaştıkları hiç değişmeyen bir kanunudur.

Hz. Nuh'un kavmi de peygamberlerine itaat etme konusunda direnmiş ve kendilerince onu yıldırmak için birçok iftira atmışlardır. Bunlardan biri 'şaşırmış ve sapmışlık' iftirasıdır:

Kavmimin önde gelenleri: "Gerçekte biz seni açıkça bir 'şaşırmışlık ve sapmışlık' içinde görüyoruz" dediler. (Araf Suresi, 60)

Allah'ın elçilerinin en belirgin özelliklerinden biri, her ortamda sabır ve kararlılıklarını, üstün ahlaklarını korumaya devam etmeleridir. Karşılaştıkları zorluk ve iftiralar karşısında daima olgun ve mütevvekil bir tavır göstermişlerdir. Bu iftaraya karşı Hz. Nuh'un cevabı tüm müminler için örnektir.

O: "Ey kavmim, bende bir 'şaşırmışlık ve sapmışlık' yoktur; ama ben alemlerin Rabbinden bir elçiyim." dedi." Size Rabbimin risaletini tebliğ ediyorum. (Ayrıca) Size öğüt veriyor ve sizin bilmediklerinizi ben Allah'tan biliyorum." (Araf Suresi, 61-62)

Hz. Nuh kendisini yalancılıkla suçlayanlara ise şöyle cevap vermiştir:

Kavminden, ileri gelen inkârcılar: "Biz seni yalnızca bizim gibi bir beşerden başkası görmüyoruz; sana, sığ görüşlü olan en aşağılıklarımızdan başkasının uyduğunu görmüyoruz ve sizin bize bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Aksine, biz sizi yalancılar sanıyoruz" dedi.

Dedi ki: "Ey Kavmim, görüşünüz nedir söyleyin? Eğer ben "Rabbimden apaçık bir belge üzerinde isem ve Rabbim bana Kendi Katı'ndan bir rahmet vermiş de (bu,) sizin gözlerinizden saklı tutulmuşsa? Siz bunu istemiyorken biz sizi buna zorlayacak mıyız?" "Ey Kavmim, ben sizden buna karşılık bir mal istemiyorum. Benim ecrim, yalnızca Allah'a aittir. Ben iman edenleri kovacak değilim. Onlar gerçekten Rablerine kavuşacaklar. Ancak ben sizi, cahillik etmekte olan bir kavim görüyorum." (Hud Suresi, 27-29)

Hz. Nuh İman Etmek İçin Mucize Bekleyenlerin Samimiyetsizliğine Dikkat Çekmiştir

Tarih boyunca inkar edenler kendilerine gelen elçilere tabi olmamak için birçok bahaneler öne sürmüşlerdir. Resullerin malca kendilerinden üstün olmaları veya mucizeler getirmeleri gerektiğini ileri sürmüşler, hatta onların insan değil melek olmaları gerektiğini dahi iddia edebilmişlerdir. Hz. Nuh buna benzer beklentilere şöyle cevap vermiştir:

"Ben size Allah'ın hazineleri yanımdadır demiyorum, gaybı da bilmiyorum. Melek olduğumu söylemiyorum ve gözlerinizin aşağılık gördüklerine, Allah kesin olarak bir hayır vermez de demiyorum. Nefislerinde olanı Allah daha iyi bilir. Bu durumda (bunun aksini yaparsam) gerçekten o zaman zalimlerdenim (demek)dir." (Hud Suresi, 31)

Allah'ın görevlendirdiği elçilerin, malca, paraca üstün olmalarını, mucizeler göstermelerini beklemek inkarcıların klasik bir özelliğidir. Elçilerin üstün oldukları yön takvalarıdır. Bu insanlar hayatlarının her anında ve her davranışlarında Allah'a yöneldikleri, teslimiyet ve tevekkül gösterdikleri, sabırlarından hiçbir zaman ödün vermedikleri için üstündürler. Allah malı, makamı, parayı, ilmi ve dünyaya ait her türlü şeyi pek çok insana verebilir. Ancak bunlar birer üstünlük ölçüsü değil, yalnızca imtihan vesilesidirler. Bu tür dünyevi değerleri Allah Katı'nda bir üstünlük alameti olarak değerlendirmek ise ancak din ahlakından uzak yaşayan insanlara özgüdür.

Sizden öncekilerin, Nuh kavminin, Ad ve Semud ile onlardan sonra gelenlerin haberi size gelmedi mi? Ki onları, Allah'tan başkası bilmez. Elçileri onlara apaçık delillerle gelmişlerdi de, ellerini ağızlarına götürüp (öfkelerinden ısırdılar) ve dediler ki: "Tartışmasız, biz sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyleri inkâr ettik ve bizi kendisine çağırdığınız şeyden de gerçekten kuşku verici bir tereddüt içindeyiz."

Resulleri dedi ki: "Allah hakkında mı şüphe (ediyorsunuz)? O, gökleri ve yeri yaratandır; O, sizi, günahlarınızı bağışlamak için davet etmekte ve sizi adı konulmuş bir süreye kadar erteliyor." Dediler ki: "Siz, bizim benzerimiz olan birer beşerden başkası değilsiniz. Siz bizi, babalarımızın taptıklarından çevirip-engellemek istiyorsunuz, öyleyse bize apaçık bir delil getirin."

Resulleri onlara dediler ki: "Doğrusu biz, sizin gibi yalnızca bir beşeriz, ancak Allah kullarından dilediğine lütufta bulunur. Allah'ın izni olmaksızın size bir delil getirmemiz bizim için olacak şey değil. Mü'minler, ancak Allah'a tevekkül etmelidirler." (İbrahim Suresi, 9-11)

Hz. Nuh Tebliğ İçin Her Yolu Denemiştir

Hz. Nuh da diğer resuller gibi kavminin iman etmesi için her türlü yolu denemiştir. Onları açıkça dine davet ettiği gibi,onlara farklı yollarla da yanaşmaya çalışmış, ancak tüm çabasına rağmen kavmi inkarda ve azgınlıkta direnmiştir. Hz. Nuh, kavminin kendisine direnmesini şöyle anlatmıştır:

Dedi ki: "Rabbim, gerçekten kavmimi gece ve gündüz davet edip-durdum. Fakat davet etmem, bir kaçıştan başkasını arttırmadı. Doğrusu ben, onları bağışlaman için her davet edişimde, onlar parmaklarını kulaklarına tıkadılar, örtülerini başlarına çektiler ve büyüklük tasladıkça büyüklük gösterip-direttiler. Sonra onları açıktan açığa davet ettim. Daha sonra (davamı) onlara açıkça ilan ettim ve kendilerine gizli gizli yollarla yanaşmak istedim." (Nuh Suresi 5-9)

Hz. Nuh'un bu sözlerinden anlaşılacağı gibi, peygamberler durmaksızın insanları Allah'ın yoluna çağırmışlar, çeşitli metodlar geliştirerek insanların vicdanlarını harekete geçirmeye çalışmışlardır. İnsanlardan ne tepki gelirse gelsin kararlı davranmak, Allah'ın "iyiliği emredip kötülükten menetme" emrini mutlak surette yerine getirmek peygamberler gibi salih müminlerin de üzerine düşen önemli bir sorumluluktur:

Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır. (Al-i İmran Suresi, 104)

Tevbe edenler, ibadet edenler, hamd edenler, (İslam uğrunda) seyahat edenler, rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredenler, kötülükten sakındıranlar ve Allah'ın sınırlarını koruyanlar; sen (bütün) mü'minleri müjdele. (Tevbe Suresi, 112)

Hz. Nuh'un Kavmine Karşı Kararlı Tutumu

Dünya üzerinde var olan herşeyin sahibinin Allah olduğunu, Allah dilemedikten sonra kimsenin kendilerine bir zarar veya fayda sağlamaya güç yetiremeyeceğini bilen elçiler, kavimlerinin kendilerine yönelttikleri tehditlerden dolayı hiçbir zaman yılgınlık göstermemişlerdir. Karşılaştıkları her türlü zorlukta Allah'a dayanıp-güvenmişlerdir. Hz. Nuh da inkarcıların önde gelenlerine karşı cesurca bir mücadele vermiş, onların iftira ve saldırılarından asla yılmayacağını şöyle vurgulamıştır:

Onlara Nuh'un haberini oku. Hani kavmine demişti ki: "Ey kavmim, benim makamım ve Allah'ın ayetleriyle hatırlatmalarım eğer size ağır geliyorsa ben, şüphesiz Allah'a tevekkül etmişim. Artık siz ortaklarınızla toplanıp yapacağınız işi karara bağlayın da işiniz size örtülü kalmasın (veya tasa konusu olmasın), sonra hakkımdaki hükmünüzü -bana süre tanımaksızın- verin. (Yunus Suresi 71)

Müminler de peygamberleri örnek alarak zorluklara karşı sabır gösterir, düşmanlarına karşı asla yılgınlık ve gevşeklik göstermezler. Allah'ın yardımının her an yanlarında olduğunu ve mutlak zaferin her zaman iman edenlere ait olduğunu bilirler. Çünkü bu garanti altına alınmıştır:

Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz. (Al-i İmran Suresi, 139)

... Allah, kafirlere mü'minlerin aleyhinde kesinlikle yol vermez. (Nisa Suresi, 141)

Hz. Nuh Kavmini Büyük Bir Azap İle Uyarmıştır

Birçok kavim kendilerine gönderilen elçilere karşı geldikleri, elçilere ve iman edenlere karşı mücadele verdikleri için Allah'ın gönderdiği çeşitli azaplarla helak edilmiştir. Elçiler ise azap gelmeden önce kavimlerini uyarmışlar, onları Allah'ın yoluna uymaya çağırmışlardır. Hz. Nuh kavmini şu şekilde uyarmıştır:

Andolsun Biz Nuh'u kendi kavmine (toplumuna) gönderdik. Dedi ki:" Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin için O'ndan başka ilahınız yoktur. Doğrusu ben, sizin için büyük bir günün azabından korkmaktayım." (Araf Suresi, 59)

Hz. Nuh'un, Müminleri Alaya Alan Kavmine Cevabı

Allah Kuran'da birçok ayette iman edenlerle alay etmeye çalışan insanlardan bahseder. Ancak Allah tarih boyunca müminlerle alay etmeye kalkan insanları daha dünya hayatında iken kendileriyle alay edilecek konuma düşürmüştür. Bu insanların ahirette görecekleri aşağılanma ise çok daha büyük olacaktır. Allah Kuran'da bu insanlar cehennemde azap çekerken müminlerin de cennetten kendilerini seyrederek onlara güleceklerini bildirmiştir (Mutaffifin Suresi, 34)

Hz. Nuh'un kavmi de, onu ve müminleri alaya almışlardır. Hz. Nuh'un kavmine verdiği cevap şu şekildedir:

... O: "Eğer bizimle alay ederseniz, alay ettiğiniz gibi biz de sizlerle alay edeceğiz" dedi. "Artık, ilerde bileceksiniz. Aşağılatıcı azap kime gelecek ve sürekli azap kimin üstüne çökecek." (Hud Suresi, 38-39)

Hz. Nuh, Kavminin İnkarda Diretmesi Üzerine Allah'tan Yardım İstemiştir

Hz. Nuh, -şu ana kadar ayetlerde gördüğümüz gibi- yaşamı boyunca kavmini uyarıp korkutmuş, onları Allah'ın azabına karşı uyarmıştır. Ancak tüm bunlara rağmen azgın kavmi inkar etmekte diretince Allah'a şöyle dua etmiştir:

Nuh "Rabbim, yeryüzünde kafirlerden yurt edinen hiç kimseyi bırakma." dedi. "Çünkü Sen onları bırakacak olursan, Senin kullarını şaşırtıp-saptırırlar ve onlar, kötülükten sınırı aşan (facir'den) kafirden başkasını doğurmazlar." (Nuh Suresi, 26-27)

Resulleri örnek alan müminlerin yapması gereken de budur: Din ahlakını her türlü imkanla, sözlü veya yazılı olarak anlatıp, Allah'ın varlığının her türlü delillerini onlara sunmak, ayrıca hesap gününün, cennetin, cehennemin yakınlığını tebliğ etmek… Ancak tüm bunlara rağmen inkar etmekte direnen insanlar olursa, müminler, bu kişileri cezalandırması için de Allah'a dua ederler. Ve Allah'ın dünyada ve ahirette sonsuz bir adaletle karşılık vereceğini bilirler.

Hz. Nuh'un Oğlunun Kafirlerden Olması

İnkarları, alayları, saldırılarıyla azabı tam olarak hak eden kavmin üzerine Allah büyük bir bela göndermiş ve Hz. Nuh'u yalanlayanlar helak olmuşlardır. Hz. Nuh ile birlikte olan müminler ise gemiye binip azaptan kurtulmuşlardır. Helak olanlar arasında Hz. Nuh'un oğlu da vardır; babasının peygamber olması onu azaptan kurtarmamıştır.

Günümüzde bazı insanlar, kendileri dindar olmamalarına rağmen aile büyüklerinin, yakınlarının dindarlığı ile övünürler. "Babam hacı", "dedem büyük bir alim" gibi sözler sıklıkla duyulur. Oysa ahirette insan sadece kendi yaptıklarından, kendi üzerine yükletilenden sorumlu tutulacaktır. Yakınlarının meziyetleri, dindarlıkları kendisine hiçbir fayda sağlamayacaktır. Kuran'da bu durum şöyle bildirilmiştir:

Allah, inkâr edenlere, Nuh'un eşini ve Lut'un eşini örnek verdi. İkisi de, kullarımızdan salih olan iki kulumuzun nikahları altındaydı; ancak onlara ihanet ettiler. Bundan dolayı, (kocaları) kendilerine Allah'tan gelen hiçbir şeyle yarar sağlamadılar. İkisine de: "Ateşe diğer girenlerle birlikte girin" denildi. (Tahrim Suresi, 10)

Hz. Nuh oğlunu kafirlerden olmaması için son ana kadar uyarmış ancak uyarmaları bir sonuç vermemiştir.

(Gemi) Onlarla dağlar gibi dalga(lar) içinde yüzüyorken Nuh, bir kenara çekilmiş olan oğluna seslendi: "Ey oğlum, bizimle birlikte bin ve kafirlerle birlikte olma.(Oğlu) Dedi ki: "Ben bir dağa sığınacağım, o beni sudan korur." Dedi ki: "Bugün Allah'ın emrinden, esirgeyen olan (Allah)dan başka bir koruyucu yoktur." Ve ikisinin arasına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu. (Hud Suresi 42-43)

Hz. Nuh İman Edenler İçin de Dua Etmiştir

Hz. Nuh inkar edenlerin helak olması için dua ettiği gibi, inananların günahlarının bağışlanması için de dua etmiştir:

Rabbim, beni, annemi, babamı, mü'min olarak evime gireni, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla. Zalimlere yıkımdan başkasını arttırma. (Nuh Suresi, 28)

Peygamberin bu duası da tüm inananların örnek alması ve uygulaması gereken bir davranıştır. Allah'a iman eden insanlar birbirlerinin yegane dostları ve yardımcılarıdır. Bu yüzden birbirlerinin ahiretine yönelik dua etmeleri de bir iman alametidir.
HZ. HUD

Hz. Hud'u Allah Ad kavmine elçi olarak göndermiştir. O da kavmine Allah'ın gönderdiği güvenilir bir elçi olduğunu, yaptığı tebliğ karşılığında hiçbir karşılık beklemediğini belirttikten sonra, insanları Allah'tan korkup sakınmaya çağırmıştır.

Hz. Hud, kavmine tebliğ yaparken daha önceki elçilere olduğu gibi ,ona da çeşitli iftiralar atılmıştır. Örneğin kavmi Hz. Hud'da "akli yetersizlik" olduğunu iddia etmiştir. Hz. Hud, kendisine bu çirkin iftirada bulunan kavmine karşı ahlaki üstünlüğünün bir göstergesi olan son derece olgun ve şefkatli bir üslupla cevap vermiştir:

(Hud "Ey kavmim" dedi. "Bende 'akıl yetersizliği' yoktur; ama ben gerçekten alemlerin Rabbinden bir elçiyim" dedi. "Size Rabbimin risaletini tebliğ ediyorum. Ben sizin için güvenilir bir öğütçüyüm." (Araf Suresi 67-68)

Hz. Hud Kavmine Yaptığı Tebliğ İçin Hiçbir Karşılık Beklemediğini Söylemiştir

Ey kavmim, ben bunun karşılığında sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni yaratandan başkasına ait değildir. Akıl erdirmeyecek misiniz? (Hud Suresi, 51)

Buna karşılık ben sizden bir ücret istemiyorum; ücretim yalnızca alemlerin Rabbine aittir. (Şuara Suresi, 127)

Şu ana kadar anlatılan tüm elçilerin hayatlarında gördüğümüz gibi, ömür boyunca insanlara tebliğ yapıp, onlardan hiçbir karşılık beklememek önemli bir mümin özelliğidir. Bir mümin hangi devirde yaşarsa yaşasın, kimlerle beraber olursa olsun insanları Allah'ın beğendiği ahlaka çağırmakla, onlara yaklaşmakta olan hesap gününü hatırlatmakla sorumludur. Bundan dolayı ise kimseden bir karşılık beklemez, yalnızca görevini en iyi biçimde yerine getirmeyi ve Allah'ın kendisinden razı olmasını ister.

Kavmini Allah'a Kulluk Etmeye Çağırırken, Onları Acı Bir Azaba Karşı Uyarmıştır

Hz. Hud da diğer elçiler gibi kavmine yalnızca Allah'a kulluk etmelerini, aksi takdirde azaba uğramalarından korktuğunu söylemiştir:

Ad'ın kardeşini hatırla; onun önünden ve ardından nice uyarıcılar gelip geçmişti; hani o, Ahkaf'taki kavmini: "Allah'tan başkasına kulluk etmeyin, gerçekten ben, sizin için büyük bir günün azabından korkarım" diye uyarmıştı. (Ahkaf Suresi, 21)

Bunun dışında onlara dünya hayatında değer verdikleri şeylerin geçici olduğunu da hatırlatmıştır. Hz. Hud'un bu konuda kavmine yaptığı tebliğ ayette şöyle bildirilmiştir:

Siz, her yüksekçe yere bir anıt inşa edip (yararsız bir şeyle) oyalanıp eğleniyor musunuz? Ölümsüz kılınmak umuduyla sanat yapıları mı ediniyorsunuz? (Şuara Suresi, 128-129)

Bunun ardından da kavmine Allah'tan korkmalarını, O'nun emrettiklerini yapmalarını, insanlara zorbaca davranmamalarını hatırlatmıştır. Ve eğer böyle yaparlarsa, bunlardan dolayı da azaba uğrayabileceklerini söyleyerek onları uyarmıştır:

Tutup yakaladığınız zaman da zorbalar gibi mi yakalıyorsunuz?

Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin.

Bildiğiniz şeylerle size yardım edenden korkup-sakının.

Size hayvanlar, çocuklar (vererek) yardım etti. Bahçeler ve pınarlar da. Doğrusu, ben sizin için büyük bir günün azabından korkuyorum. (Şuara Suresi, 130-135)

Hz. Hud Kavmine Allah'ın Onlara Verdiği Nimetleri Hatırlatmıştır

Allah'ın insanlara verdiği nimetler Nahl Suresi'nin 18. ayetinde belirtildiği gibi, "bir genelleme yapılarak" bile sayılamayacak kadar fazladır. Ancak birçok insan bu nimetleri kendisine verenin Allah olduğunu ve bunlar için Allah'a şükretmesi gerektiğini hatırına getirmez. Allah'ın, dilediği anda bunları kendisinden geri alabileceğini de düşünmez. Bu yüzden resuller gittikleri kavimlere Allah'a yönelip dönmelerini, sahip oldukları herşeyin Allah'tan bir nimet olduğunu ve bunlar için O'na şükretmelerini hatırlatmışlardır. Hz. Hud da kavmine, Allah'ın verdiği nimetleri hatırlatmış, onları O'ndan korkup sakınmaya çağırmıştır:

"Sizi uyarmak için aranızdan bir adam aracılığıyla Rabbinizden size bir zikr'in gelmesine mi şaşırdınız? (Allah'ın) Nuh kavminden sonra sizi halifeler kıldığını ve sizin yaratılışta gelişiminizi arttırdığını (veya üstün kıldığını) hatırlayın. Öyleyse Allah'ın nimetlerini hatırlayın, ki kurtuluş bulasınız." (Araf Suresi 69)

Hz. Hud kavmini ayrıca Allah'tan bağışlanma dilemeye de davet etmiştir. Ve Allah'a sığınıp tevbe ederlerse, buna karşılık Allah'ın üzerlerindeki nimetleri arttıracağını haber vermiştir:

Ey kavmim, Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O'na tevbe edin. Üstünüze gökten sağanak (yağmurlar, bol nimetler) yağdırsın ve gücünüze güç katsın. Suçlu-günahkarlar olarak yüz çevirmeyin." (Hud Suresi, 52)

Hz. Hud Kavmini Cahillerden Olmamaları İçin Uyarmıştır

Kuran'da geçen kavramlardan birisi olan "cahil" kavramı ayetlerde kullanıldığı anlamıyla din ahlakını bilmeyen, dinden uzak yaşayan insanları tasvir eder. Yani, örneğin bir insan yüksek tahsil yapmış olabilir, ama Allah'ı tanımıyorsa, Allah'ın kitabını bilmiyor ve uygulamıyorsa Kuran'a göre cahildir. İnsan, birçok bilgiye sahip olsa da, kim olduğunu, neden yaratıldığını düşünmüyor, kendisini Yaratan'ı tanımıyor ve bundan dolayı Allah'ın kendisinden istediklerini uygulamıyorsa cahiller arasındadır.

Bu insanlara sorulduğunda çoğu zaman dine tabi olduklarını söylerler. Oysa onların kastettikleri din, atalarından gördükleri, etraflarındaki kişilerden öğrendikleri bir cahiliye dininden başka bir şey değildir. Bu dinin Allah'ın kitabı ile hiçbir ilgisi yoktur.

Allah'ın Kuran kıssalarında bildirdiği gibi, tarih boyunca resuller böyle cahil topluluklara hak dini anlatmışlardır. Ancak bu toplulukların çoğu vicdanen doğruyu gördükleri halde içinde bulundukları cehalet dolayısıyla büyüklenmişlerdir. Kendilerine yapılan tüm uyarılara rağmen içlerinden çok azı hariç kendi batıl dinlerini savunmaya devam etmişlerdir.

Hz. Hud'un kavmi de, alıştıkları cahiliye sistemini bırakıp elçiye uymayı reddetmiştir. Bu nedenle Hz. Hud kavmine içinde bulundukları durumun apaçık bir cahillik olduğunu şöyle hatırlatmıştır:

Dedi ki: "İlim ancak Allah Katı'ndadır. Ben size gönderildiğim şeyi tebliğ ediyorum; ancak sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum." (Ahkaf Suresi, 23)

Hz. Hud, Kavminin İnkarcılarına Onlardan Korkmadığını ve Allah'a Tevekkül Ettiğini Bildirmiştir

Tüm çağrılarına rağmen kavmi Hz. Hud'a karşı gelmiş, onun kendilerini çağırdığı yola tabi olmayı kabul etmemişlerdir. Tarih boyunca tüm inkarcıların yaptığı gibi onlar da peygamberlerinden mucize istediklerini, aksi takdirde iman etmeyeceklerini söylemişlerdir:

"Ey Hud" dediler. "Sen bize apaçık bir belge (mucize) ile gelmiş değilsin ve biz de senin sözünle ilahlarımızı terk etmeyiz. Sana iman edecek de değiliz." (Hud Suresi, 53)

Bunun üzerine Hz. Hud onların Allah'a şirk koştuklarından uzak olduğunu ve kendisine kuracakları tuzaklardan dolayı bir korku duymadığını şöyle bildirmiştir:

... Dedi ki: "Allah'ı şahid tutarım, siz de şahidler olun ki, gerçekten ben, sizin şirk koştuklarınızdan uzağım."

"O'nun dışındaki (tanrılardan). Artık siz bana, toplu olarak dilediğiniz tuzağı kurun, sonra bana süre tanımayın." (Hud Suresi, 54-55)

Hz. Hud, Allah'ın bir peygamberi olarak herşeyi Allah'ın yarattığını ve Allah'ın samimi kullarını koruyacağını biliyordu. Bu nedenle kendine yöneltilen iftiraların, kurulan tuzakların boşa çıkacağından emin bir şekilde Allah'a duyduğu güveni şöyle dile getirmiştir:

Ben gerçekten, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a tevekkül ettim. O'nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı yoktur. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir (dosdoğru yolda olanı korumaktadır.) (Hud Suresi, 56)
HZ. SALİH

Allah Hz. Salih'i Semud kavmine elçi olarak göndermiştir. Kuran'da Hz. Salih'in elçi olarak geldiği kavme yalnızca Allah'a kulluk etmelerini söylediği haber verilmiştir:

Andolsun, Biz Semud (kavmine) kardeşleri Salih'i: "Yalnızca Allah'a kulluk edin" diye (demek üzere) gönderdik. Bir de ne görsün, onlar birbirilerine düşman kesilmiş iki gruptur. (Neml Suresi, 45)

Tüm elçiler gibi Hz. Salih de ilk olarak kavmine güvenilir bir elçi olduğunu tebliğ etmiş ve kavmini Allah'tan korkup sakınmaya çağırmıştır:

Semud (kavmi) de, gönderilen (elçi)leri yalanladı. Hani onlara kardeşleri Salih: "Sakınmaz mısınız?" demişti. "Gerçek şu ki, ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim." "Artık Allah'tan korkup-sakının ve bana itaat edin." (Şuara Suresi, 141-144)

Hz. Salih de bu insanları Allah'ın dinine çağırırken onlardan bir karşılık beklemediğini söylemiştir.

Hz. Salih Kavmine Allah'ın Büyüklüğünü Anlatıp, Onları Bağışlanma Dilemeye Davet Etmiştir

Allah'ın resulleri kavimlerine yaptıkları tebliğ sırasında Allah'ın varlığının delillerine dikkat çekmiş, Allah'ın yaratmış olduğu kusursuz dengeleri, sistemleri, canlılardaki üstün özellikleri insanlara hatırlatmışlardır.

Hz. Salih de yaratılış delillerini anlatarak kavmini Allah'ı düşünmeye teşvik eden elçilerden biridir. Kavmine Allah'ın sonsuz ilmini, sonsuz aklını ve sonsuz büyüklüğünü anlamaları için insanın ilk yaratılışını hatırlatmıştır:

Semud (halkına da) kardeşleri Salih'i (gönderdik). Dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a ibadet edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. O sizi yerden (topraktan) yarattı ve onda ömür geçirenler kıldı. Öyleyse O'ndan bağışlanma dileyin, sonra O'na tevbe edin. Şüphesiz benim Rabbim, yakın olandır, (duaları) kabul edendir." (Hud Suresi, 61)

Hz. Salih Kavmini, Allah'ın Elçisi Olarak Kendisine İtaat Etmeye Çağırmıştır

Hz. Salih kavmine sahip oldukları nimetlerin gerçek sahibi olan Allah'tan korkup sakınmalarını, yeryüzünde bozgunculuk çıkarmamalarını ve kendisine itaat etmelerini hatırlatmıştır. Eğer bunu yapmazlarsa Allah'ın onları yaşadıkları yerde güven içinde bırakmayacağını şu sözleriyle tebliğ etmiştir:

"Siz burada güvenlik içinde mi bırakılacaksınız?"

"Bahçelerin, pınarların içinde,"

"Ekinler ve yumuşak tomurcuklu göz alıcı hurmalıklar arasında?"

"Dağlardan ustalıkla zevkli evler yontuyorsunuz."

"Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin."

"Ve ölçüsüzce davrananların emrine itaat etmeyin."

Ki onlar, yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyor ve dirlik-düzenlik kurmuyorlar (ıslah etmiyorlar)." (Şuara Suresi, 146-152)

Allah elçilerini insanları hak dine davet ederek, yeryüzünde düzeni sağlamaları için görevlendirmiştir. Hz. Salih'in yukarıdaki uyarıları da bu görevi yerine getirmeye yönelik bir çağrı niteliğindedir.

Hz. Salih Kavmine Allah'ın Nimetlerini Hatırlamalarını ve Bozgunculuk Çıkarmamalarını Söylemiştir

Semud (toplumuna da) kardeşleri Salih'i (gönderdik. Salih "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. Size Rabbinizden apaçık bir belge (mucize) gelmiştir: Allah'ın bu dişi devesi size bir belgedir; onu salıverin de Allah'ın arzında otlasın, ona bir kötülükle dokunmayın, sonra sizi acı bir azab yakalar" dedi.

(Allah'ın) Ad (kavminden) sonra sizi halifeler kıldığını ve sizi yeryüzünde (güç ve servetle) yerleştirdiğini hatırlayın. Ki onun düzlüklerinde köşkler kuruyor, dağlardan evler yontuyordunuz. Şu halde Allah'ın nimetlerini hatırlayın, yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın. (Araf Suresi, 73-74)

Hz. Salih kavmine Allah'a İsyan Etmenin Ümitsiz Sonucunu Hatırlatmıştır

Ancak Semud kavmi Hz. Salih'e itaat etmemiş ve "Ey Salih, bundan önce sen içimizde kendisinden (iyilikler ve yararlılıklar) umulan biriydin. Atalarımızın taptığı şeylere tapmaktan sen bizi engelleyecek misin? Doğrusu biz, senin bizi davet ettiğin şeyden kuşku verici bir tereddüt içindeyiz." (Hud Suresi, 62) diyerek karşı gelmişlerdir. Bunun üzerine Hz. Salih kavmine Allah'a karşı gelmesi durumunda kendisine yardım edebilecek hiçbir varlık olmadığını tebliğ etmiştir:

Dedi ki: "Ey kavmim, görüşünüz nedir söyler misiniz? Eğer ben Rabbimden apaçık bir belge üzerindeysem ve bana tarafından bir rahmet vermişse, bu durumda O'na isyan edecek olursam Allah'a karşı bana kim yardım edecektir? Şu halde kaybımı arttırmaktan başka bana (hiçbir yarar) sağlamayacaksınız." (Hud Suresi, 63)

Elbette Allah'a isyan eden insanları Allah'a karşı koruyabilecek hiçbir güç yoktur. Ve Hz. Salih'in yukarıdaki sözleriyle bildirdiği gibi, Allah'a isyan eden bir insana uyan kişi de kesin bir zarara uğrayacaktır.

Hz. Salih Kavmine Azaptan Sakınmaları Konusunda Öğüt Vermiştir

Resullerin getirdiği hak din inkar edenlerin menfaatleriyle çatıştığı için bu insanlar elçilere iman etmek istememişlerdir. Elçilerin kendilerine Allah'ı ve ahireti hatırlatmasından son derece büyük bir rahatsızlık duymuşlardır. Bu tarih boyunca hemen hemen tüm inkarcı kavimlerde görülen bir özelliktir.
Elbette aynı durum Allah'tan korkmayan Semud kavmi için de geçerlidir. Bu insanlar Hz. Salih'in kendilerine verdiği tüm öğütlere yüz çevirmişlerdir. Hz. Salih'in bu konu ile ilgili olarak kavmine hitabı şöyledir:

O da onlardan yüz çevirdi ve (şöyle) dedi: "Ey kavmim, andolsun size Rabbimin risaletini tebliğ ettim ve size öğüt verdim. Ama siz, öğüt verenleri sevmiyorsunuz." (Araf Suresi, 79)

Hz. Salih kavmini hak yola yöneltebilmek için ciddi bir mücadele vermiştir. Ancak kavmi inkarda diretmiştir. Allah bu kavmi kendilerine dişi bir deve göndererek denemiş ve onlara söz konusu deveye kötülükle yaklaşmamalarını emretmiştir. Bu emre uymadıkları takdirde kendilerine büyük bir azap geleceğini de bildirmiştir. Allah'ın emrine karşı gelen kavim kendilerine gönderilen deveyi öldürmüş ve böylece Allah'a başkaldıran her kavim gibi büyük bir azap ile helak edilmişlerdir. Konu ile ilgili ayetlerden bazıları şöyledir:

Emrimiz geldiği zaman, tarafımızdan bir rahmetle Salih'i ve O'nunla birlikte iman edenleri o günün aşağılatıcı azabından kurtardık. Doğrusu senin Rabbin, güçlü olandır, aziz olandır. O zulmedenleri dayanılmaz bir ses sarıverdi de kendi yurtlarında dizüstü çökmüş olarak sabahladılar. Sanki orada hiç refah içinde yaşamamışlar gibi. Haberiniz olsun; Semud (halkı) gerçekten Rablerine (karşı) inkar etmişlerdi. Haberiniz olsun; Semud (halkına Allah'ın rahmetinden) uzaklık (verildi.) (Hud Suresi, 66-68)

Hz. Salih'in bu örneğinde gördüğümüz gibi, Allah'ın resulleri, gönderildikleri toplumun insanlarına Allah'ın dinini tebliğ etmiş, dünyanın bir imtihan yeri olduğunu hatırlatmış ve ancak Allah'ın emirlerini uygulayan kişilerin azaptan kurtulabileceklerini söylemişlerdir. Eğer ısrarla inkarda direnirlerse de mutlaka Allah'ın kendilerine bir azap göndereceğini bildirmişlerdir.

Ancak resullerin bu büyük çabaları yalnızca Allah'a iman eden az bir topluluğa etki etmiş, insanların çoğu öğüt almaya yanaşmamışlardır. Ama elbette bu ısrarlı inkarlarının sonucunda da kayba uğrayan kendileri olmuş, azapla karşılaşmışlardır. Ahirette ise bundan çok daha büyüğü ile ceza göreceklerdir.
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol